4 Aralık 2010 Cumartesi

Nefret hiç olmasın isterdim bende. Ya teğet geçsin ya da hiç uğramadan gitsin derdim. Ama şimdi fark ediyorum ki o kocaman sevgiler bir anda nefrete dönüşebiliyormuş. Seni boğulacak ,tamamen ele gecirilmiş ve asla kurtulamayacakmıssın gibi hissettiriyormuş üstelik. O en güzel anıların bile hatırı sayılmıyor artık. Tüm yaşanmışlıkların ,tüm ilklerin ve tüm paylaşılanların değeri bir anda siliniyormuş gibi oluyor. Ama sonra durup düşündüğümde onun nefret olduğundan da emin olamıyorum. Belki isyan,belki avazın çıkana kadar bagırmak isteyişinin sebebi , belki de tüm korkularının en güçlü dostu... İlk defa korkuyorum kendimden, herşeyle beraber kendimi de en diplere çekmekten. Derin bir nefes almak isteyişine rağmen en dipte durmaya devam etmek gibi bir şey bu benimkisi. Bırak gitsin, bitsin, tek bir parçası bile kalmasın istiyorum ; ama tam gidecekken tekrar tutup koyuyorum eski yerine. Dünyanın en büyük saçmalığı, birini 'olmadığı halde oldurmaya çalışmakmış', bir şeyin değil 'herşeyin' yapmakmıs. Tüm bu sevgi zımbırtıları boş, anlamsız... Hayat dediğimiz de zaten tüm bu zımbırtıları yerine oturtmakla gecip gidiyor. Ben bıraktım artık bir şeyleri oturtmayı. Hayat tüm nefretlere ve tüm hayalkırıklıklarına ragmen güzel.. Ne olursa olsun sonuna kadar yaşamak ; tüm acıların, tüm isyanların inadına yaşamak lazım ...

6 Kasım 2010 Cumartesi

Sevgi


Selam herkese, bu sefer bende Vuslatım :) Dedim kuzenim yazdı bende yaziyim zaten içimden çok yazmak gelmişti bu fırsatı değerlendirmeli dedim. Ben diyorum ki sevgi anlaşmak mıdır gerçekten yoksa hiç yoktan yere sevmek midir?? Bence aslında ikisinin ortası denebilir; çünkü düşünüyorum anlaşmadan olmaz ama illa ki bir sebebi de yok, birden aniden sevebiliyosun hem de hiç ummadığın bir anda. Ama tabii bütün sevgileri bu bakımdan görmemek lazım herşeye sevgi duyabilirsiin. Bu sadece fazla "felsefi" tarafı :) Diğer taraftan aklına ne geliyosa seversin sevgi duyarsın; müzik dinlemek benim için paha biçilemez ya da çimlere uzanıp yıldızlara bakmak ve de hayaller kurmak işte bu üçlü kısaca beni özetleyebilir neyse konudan sapmazsak sevgi geniş bir konu zaten eğer bi beyin fırtınası yaparsak sonsuz sayıda her kafadan bir "ok" çıkar:) Bu ilk yazma deneyimimdi burda bir alıştırma yapiyim dedim iyi akşamlar herkese!:)

Not: Ablazzıım seviyorum seni;) ! (Al sana bi sevgi örneği daha)

Bu sefer ben değil kuzenim:)


Ben bu sefer Elvan değil onun kuzeniyim. Ben Elvan Ablam'ın 11 yaşında bir kuzeniyim. Bugün teyzemler'de (yani kuzenlerimde,yani Elvan Ablamlar'da yatılı kaldım.) Ve çok eğlendim. İlk önce bahçeyi eniştemle suladım. Sonra teyzemle birlikte ve Mevlüde Abla ile sigara böreği sardım. Ve acayip eğleniyorum. Ve şu anda oturuyor ve şarkı dinliyoruz. Ama Vuslat (kardeşi hani bir kere tanıtmıştıya, o)arkadaşında yatılı kaldı birazdan o da gelir. Annem, babam ve ablama buradan selamlar:) Ve şu anda ciddi eğleniyorum. Bunu söylediğimi biliyorum. İşte şu andaki söyleyeceklerim bunlar, bir daha gelince yine yazarım... (Bu renkte yazdım çünkü bu renk hem hoşuma gitti hem de değişiklik olsun; çünkü Elvan Ablam hep siyah renk yazıyor.)

10 Ağustos 2010 Salı

Yeni Bir An Daha

Kaybolmakk sonsuza kadar bazen bilinmedik bir andaa. Ne olursa olsun uyanamamak ve hep bir uyandıranı beklemek.. An an üstüne binerken sendeki sabır tükenirken sen yine azıcık da olsa bir umuda tutunmaya çalışırken tüm yükün omuzlarına bindiğini hissetmek. .. Tüm sevimsiz anları toplayıp koca bir ömür olduğunu hissettmek ve geç de olsa bunun için pişmanlık duymak... Sabaha kadar parmakların hiç durmadan yazabilmeyi istemek... Kalbini taşırmak ve taşanın yerine hiçbir şey koyamamak... Tüm asiliğin ve asıl içindeki naiflikle isyan edebilmeyi istemek... Kendini sorgulamak en ağır cezalarda bırakmak, terk etmekk.... Kimseyi istememek ve yalnızlığını isteksizce, dengesizce hissedebilmek... Tüm doğrular yerine yanlışları koymayı göze alabilmeyi istemek... Gözündeki yaşın hiç kurumadan kalbindekileri de beraberinde götürmesini istemekk... Haykıramadığın hıçkırıklar kadar yaşayabilmeyi istemek... Ne olursa olsun sevmeyi yine başarabilmekkk... Fakat sonunda tüm bu olanların yine hiçbir işe yaramdığını fark etmek...

8 Haziran 2010 Salı

Hayatımın Kadını


Sonsuz bir fedakarlık ve sonsuzluktan da öte bir sevgi her zaman insanın kalbinin en derininde en hızlı şekilde atabilir mi?! Sanırım benim ve kardeşimin kalbinde anlatamayacağımız kadar büyük bir sevgi ve ruhlarımız sonsuza karışana kadar da var olabilecek bir aşk var. Benim hayatımın tek bir kadını var o da annem. Ne olursa olsun onunki kadar karşılıksız bir sevgi ve fedakarlık görebileceğim bir kucakta bir daha uyanabilecek miyim bilmiyorum ; ama şu bir gerçek ki bu imkansıza yakın. Herkesin annesi kıymetlidir elbette ya da herkesinki ona göre tektir ; ama o öyle bir kadınki beni çoğu zaman 'onun kadar iyi bir anne olabilir miyim acaba' telaşına sokuyor. Burda ne yazsam ne anlatsam hiçbir söz, hiçbir kelime onun bize sundukları kadar yoğun ve anlamlı olmayacaktır.O yüzden tek derdim kalıcı bir iz bırakabilmek hayatında. Tıpkı onun, küçükken başucuma bıraktığı notlar , okurken sürekli uyuyakalıp yarım bıraktığı masallar ve benden bir türlü gizlemeyi başaramadığı sürprizleri gibi. Annesinden göremediği onca şeyi bize yaşatabildiği, koca bir ailenin yükünü omuzlarına alıp annesine de annelik yapabildiği ve sadece benim değil herkesin 'Deryası':) olabildiği için ona o kadar hayranım ki. Hayatta hiçbir şeyim olmasa da biliyorum ki tanrının bana bahşettiği en güzel his annemin sonsuz sevgisi ve fedakarlığı. Sadece bunun için bile kendimi dünyanın en özeli en güzeli hissedebilirim ve umarım tüm bu biriktirdiklerimi günün birinde ben de küçücük bir kalbe verebilirim....

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Sonundaa:):)

Giden döner. Güneş ve Aydın ailesine güzel bir mutluluk ve huzur gelir:) Kıymetler daha iyi anlaşılırr ve 'kuzene' en güzelinden sahip çıkılırrrrr:D

24 Nisan 2010 Cumartesi

Antalya yolcusu....
12 saatlikk mahkummmm ve en isteksizzzz öğrenci:((

23 Nisan 2010 Cuma

Bugünlük blogumda misafirr olmak, başka bir blogta hayat bulmak:)...

10 Nisan 2010 Cumartesi

'no habra nadie en el mundo'
Bütün gün ders çalışmaya çalışmakkkkkkk.....

28 Mart 2010 Pazar

Quando Quando Quando....

16 Mart 2010 Salı

Bloggerlarrrrr!!!!

Tek bir kirpiğin açılıp kapanması kadar kısa ; bir o kadar da değerlidir ruhlar; temiz ruhlar.Temiz ruhlardır hayatta tek başına kalan. Kalanlardır hep gözyaşları olan. Olan olmuşsa zaten, boşunadır bütün çabalar. Çabalar da çabalar ama insan. İnsan kalamayan onlarca 'insan', varla yok arasında salıncaktır oysa. Oysa eğer varsa aşk, kalplerin tümünde vardır bir bayram. Bayramlardır hep hüzünlerle anılan. Anılan tek yürek, hep minnettardır. Minnettardır hep çocuklar anne ve babalarına. Babalarına hayrandır kızlar. Kızlardır hep duygusal.Duygusal başlar bütün aşklar, duygusuzca biter tüm yaşananlar. Yaşananlardır hep ayakta duran. Duran bir zamanda ne de zevklidir yaşam. Yaşam deniz kıyısında, ne de sonsuzdur. Sonsuzdur tüm ruhlar. Ruhlardır hep kararan. Kararan bir çocuktur hep dışlanan. Dışlanandır hep hırslanan. Hırslanandır hep hazinle sonuçlanan. Sonuçlanan bir hayattır huzura koşan. Koşan hep koşar , duramaz bir an. An, en güzel an, hep beklenen en güzel an. En güzel anda, ansın beni tüm bloggerlarrr:):):)

15 Mart 2010 Pazartesi

Broadway'den Seçmeler


Grease, My Fair Lady, Mamma Mia , Chicago, Cabaret, Cats ve bunun gibi bir sürü müzikalden kesitleri, Tim'de izleyebilme fırsatı buldum ve gecenin sonunda cok mutlu bir şekilde eve döndüm. Müzikaldeki kızlara hayran kalmamak elde değildi.. Nasıl bir enerji nasıl bir güzellikti hala etkisindeyim. Müthiş yetenekli bir grup erkek ve kız tüm salona harika bir büyü saçtılar. Sesleri, dansları, kıyafetleri ve en önemlisi şovları inanılmazdı. Herkesin kesinlikle tatması gereken bir geceydi ; fakat maalesef sadece 4 gün burdalardı ve bugün de son günleriydi:(
Tüm müzikaller güzel olmasına rağmen itiraf etmeliyim ki ben en çok Grease'i bekledim ve en çok da onu izlerken keyif aldım. Unutmadan şunu da yazayim: Aynı gece salonda kendini -kızların mı yoksa şovların mı güzelliğine kaptırdı bilemem- kaybederek 'bravoo bravooooo ' naraları atan benim pek sevdiğim Hıncal Uluç da vardı. Salondan alkış seslerinden başka yükselen 'bravoooo' çığlıkları da bir haylii hoştu.. O gece tüm kızlar için gayet önemli olan bir meseleyi daha fark ettimm tabii. Tüm o danslara ve tempoya rağmen çoğu kızın 'bıngıl bıngıl' göbeği vardı:):) ve şunu da fark ettim ki bu onlar için hiç de sorun değildi. Aslında doğru olan buydu ne de olsa kadın dediğinn biraz tombiş olmalı di mii:):) Neyse, kısa kesicek olursam o gece çok renkli bir sahnenin perdesini araladık ve unutulmaz bir gece yaşadık son olarak tek beklentim , Red Hot Broadway'in İstanbul'a tekrar gelmesidir ve izlemeyen herkesle bulusabilmesidir.

Not: Her ne kadar kızlar güzel dediysem de erkekler de hiç fena değildiii:D

10 Mart 2010 Çarşamba

"Laugh as much as you breathe and love as long as you live."

7 Mart 2010 Pazar

Eyvah Eyvah


Uzun bir gülme krizinden kurtulup eve gelir gelmez blogumun başına geçtim. Kesinlikle yazılması gereken bir film diye düşündüm ve eğer yazmazsam bir haksızlık olabileceğini fark ettim. Dopdolu bir salonda gülmeler eşliğinde son dönemlerde izledğim en güzel filmlerden birisindeydim. Başta çok önyargılı olduğum, hayatta gitmem dediğim bir filmdi'Eyvah Eyvah.' Annemle babamın tavsiyesi üzerine Vuslatı da alıp gittim vee sonunda söyleyebildiğim tek şey 'gerçekten çok güzeldi' oldu. Müzikleri , oyuncu seçimleri ve özellikle Ata Demirer le Demet Akbağ olağanüstüydü. Müziklerdeyse Fahir Atakoğlu'nun parmağının olduğu zaten çok belliydi ; ama maalesef asıl beklediğim şey olmadı müzklerde.:( Film için özel bestelenen Ata D. ve Demet A. ın beraber söylediği, içinde rap olan şarkıyı bir türlü çalmadılar. Sonunda gelir diye düşündüm ; ama maalesef gelmedi:( Neyse tek kusuru buydu zaten bana göre. Hele bir sahne vardı ki kör taklidi yaptıkları; orada gerçekten gözlerimden yaş geldi ve düşündükçen sürekli gülebileceğim sahnelerden biri oldu. Tüm bunlar bir yana filmi asıl güzel yapan buruklukları gülüşlerle kapatabilmesiydi. Tam duygulanıp içiniz cız ederken öyle bir şey oluyor ki müthiş bir kahkaha patlatıyorsunuz. İnsanın üstüne çöken hüzünler yok bu filmde ; o kadar yumuşak ve naif ki salondan çıkarken hissettiğiniz enerji uzun bir süre yetebilir size:) Bu filme emek vermiş herkesi gerçekten ben saygıyla alkışlıyorum ve inşallah böyle güzel filmler hep izleyebiliriz diye umuyorum. İzlememiş olanlara da 'eyvah eyvah' diyorum:)

4 Mart 2010 Perşembe

'özgür'lük gibisi mi???

Saınırım ruh halim karmasıklıktan dinginliğe geçiş yaptı. Yazmak gerçekten de büyülüymüş. Bir kez daha anladım ki nerde olursam olayım neler yasarsam yasayayım yazabildiğim sürece mutlu olabilirim; çünkü öfkemi de, kırgınlığımı da ,mutluluğumu da yazabildikçe hissedebiliyorum ruhumu. Ama bu aksam anladım ki konusabilmek, güvendiğin birine içini tüm samimiyetinle dökebilmek de çok özelmiş.Mesafeler değil insanlarmış engeller. En uzaktakine en yakın olabilmek , en yakındakini de görebilmekmiş marifet. İçinde hapsolan tüm ağları söküp atmak yerine teker teker sökebilmekmiş ,asıl huzur. Kalbimi söküp atabilmeyi isterken bağıra çağıra ,sakin bir sessizliğe sığınıp onun atıslarını dinlemek istiyormuşum asıl. Kalbim her atıştında nefesiimi ciğerlerime doldurup tekrar boşaltabilmeyi özlüyormuşum. Ben aslında çok özlüyormuşum; en dibe vurup tekrar yaşamayı becerebilmeyi, damarlarımda dolaşan kanın sıcaklığıyla başımı en güvenli yere dayayıp sonsuz hayaller kurabilmeyi, en sevdiğim şarkıyı kulaklarımda çınlayana kadar dinleyabilmeyi, sessizliğin içinde ses olabilmeyi ve her hücremde varlığımı fark etmeyi... 'Özgür'lüğü doyasıya yasayabilmeyi ,tüm korkularımı tek kalamde silmeyi istemişim meğer. Sadece aralık bir kapı eşiğinden geçip o beklenen 'en güzel an'ı hissetmek istemişim. Ben ne çok şey istemişim. İstedikçe de ne kadar çok korkmus kendi içimde kapanıp kalmışım. Ama sonunda uzanan tek el , beni tüm bu karmaşadan çıkardı ve yanında hiç bitmeyen bir huzura bıraktı...

Bermuda seytan Üçgenii

Nutella, Reçel, Fındık ezmesi.....

Tam Ortasındayım

Tam ortasındayım yağmurun
Karın soğuğun ortasındayım

Nasıl da paylaşıyor insan isterse
Nasıl da birmiş meğer hasretler
Nasıl da mecburmuşuz
Sabretmeye, sevmeye, öğrenmeye

Tam ortasındayım yolun
Koşunun ortasındayım

Tam varıyorum ki hedefe
Bir yenisi başlıyor
Bu oyun hep aynı değişmiyor
Hala devam hala figan
Hem de bile bile

Ah bu ben

Zor olsa da galiba dönüyorum sana
Gel dersen hemen
Çağırmazsan geçerken
Yerle gök arası bir yerde

Sen beni tanımazsın
Severim de söylemem
Sen beni uzak sanırsın
Bilirim söz dinlemem

Ah bu ben kendimi nerelere koşsam
Saklansam bir yerlerde gizlice ağlasam
Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam
Çekilsem sahillere hayaller mi kursam

3 Mart 2010 Çarşamba

Okumaya Gerek Yokkkkk




5.si eksik 4 delii...
Bebek havası mıdır nedir; çarpıldıkları bir günden,
Dersten çıkıp baya baya resim çekildikleri karelerden,
Ağızları kulaklarında uyudukları bir zamandan kalan en komik en salak görüntülerden....:):)

1 Mart 2010 Pazartesi

''Gece Modu''

Bazen atamadığımız çığlıklar, dökemediğimiz yaşlar ve duyulamayan kahkahalarımız fazla gelmeye başlar ya, işte o onlarda o kadar kapanıyorum ki içime yazıya bile dökmeye cesaret edemiyorum hislerimi. Beynimin içinde sıkışan küçücük odalarda hapsediyorum onları. İsyanımı hiç ait olmayan bir kişye gösteriyorum; kendime. Biliyorum ki hayatımın sonuna kadar kimse benim kadar kendimin sırdaşı olamayacak; ama bununla beraber de biliyorum ki kendime sırdaşlık yapmaya devam ettiğim sürece de içimde hep birşeylere bağırıp çağıran biri olacak. Şimdi bir saniyeliğine de olsa kendime özgür bir alan yaratmak istedim. Belki de ikinci saniyede pişmanlık duymaya başlayacağım tüm bu yazdıklarımdan; ama bunu düşünmek yerine parmaklarımdan akan gözyaşlarımı serbest bırakacağım. Bazen düşünüyorum hatta düşünürken korkuyorum da niye zaman zaman bu kadar yalnız hissediyorum diye. Cevap yok tabiki; çünkü yalnızlığın bence bir açıklaması yok. Kimi zaman dolup taşarsın kalabalıktan kimi zaman da tüm o kalabalıkla iyice gömülürsün yalnızlığına. Belki bir kalp yanılmasıdır belki de açgözlülüğümüzün bir sonucudur. Nedeni ne olursa olsun karşı koyamayacağım nadir şeylerden biri bu yalnızlık. Gerektiğinde tüm kapılarımı örtebilirim, istemediğim hiçbir şeyi yapmam ya da bencilleşedebilirim; taa ki yalnızlığı hissedene kadar. Yalnızlığı hissetmeye başladığım anda her şey durur, film tekrar başa sarılır ve yine isyan bayrakları çekilir. Dürüst olmak gerekirse inat bir insanım ; ama bu inadım en sevdiklerime en yakın hissettiklerime ve en çok güvendiklerime öyle tolare edilmiştir ki hayır kelimesi zar zor çıkar ağzımdan. Ama bir de hayalkırıklıkları var ki benim için,onlar tüm modumu düşürebilir. Az önce yaptığım bir telefon konuşması üzerine hissettiğim o başedilemez hayalkırıklıklarından bir tanesini daha yaşadım. Şu an kalbim ve beynimdeki çatışma o kadar sıkıştırıyor ki beni bundan kurtulabilmek çok zor. Ya ben hiç anlayamamışımdır mesela neden verdiği değere karşılık bir değer almaz insan diye! Daha 20 yaşındayım ve hayatımda nefret ettiğim insanlar var. Ben tüm bunları yaşayacağımı hiç de hayal etmemiştim. Yanında bulunmaya bile tahammül edemeyeceğim insanlar varken ben nasıl huzur duyabileceğim ki! Beni en çok düşündüren de bu. Tamam insanlar yaşamak istedikleri hayatı seçerler kısmen ; ama ya seçemediklerimiz nolcak? Onlarla nasıl beraber yaşayabileceğiz? Her haraketinden yapmacıklık, yalan akan bir insanla nasıl var olunabilir? İnsan en güvendiğine en sevdiğine artık güvenini yitiriyorsa bu güven bir daha nasıl toparlanabilir? Şimdi tüm bunları yazdım di mi!! Peki rahatladım mı? Kısmen. Peki bu rahatlık tüm kaybedilenleri geri getirir mi? Tabiki hayır! Peki şimdi nolacak? Sanırım uykusuz bir gece beni bekliyor olacak......

28 Şubat 2010 Pazar

Salıya gitmemekkkk

uyuycamm uyanıcam tekrar uyuyucam uyanıcamm bi kabusss görcemmmmm:(
FUERTE.....

Concha Buika


Kaybolduğumuzu düşünürüz bazen. Ne yapacağımızı bilmez, aylak aylak yaşarız bazı anlar. Ya da küçücük bir şey beklemediğimiz bir acı verir bize ; kağıt kesiği gibi. O beklenmedik acıları, anlık sızıları dindirmenin de çaresi bulunamaz bazen. Tek tedavi beklemek olur. Gözlerimizi kapatıp bir an önce acımızın dinmesini bekleriz ama beklenen o an bir türlü gelemez. İşte böyle zamanlar da yapılabilecek en iyi şey başka şeyle meşgul olmaktır. Mesela müzik dinlemek, şarkı söylemek, dans etmek, film seyretmek, alışveriş yapmak ve bunun gibi bir sürü şey. Benim en iyi meşguliyetim müzik dinlemek; aslında Buika'yı dinlemek. Daha önce dinlediğim kimseye benzemeyen pürüzsüz ve onlarca renge sahip olan bu kadın benim bütün yorgunluklarımı alabiliyor.
Müthiş bir ses, inanılmaz bir duygu ve buram buram İspanya... İnsanı dinlediği ilk saniye etkileyen buğulu bir ses. Hüzünlenildiğinde içinizde müthiş renkler yaratabilecek şarkılarıyla , benim büyük bir hayranı olduğum kadın. Sürgün edilen bir ailenin 5 çocuğundan biri ve hayatının tamamı müzikle dolu. Dilini anlamasanız da içinizde bir yerlere illaki dokunabilecek biri. Caz ve flamenkonun birleştiği ve ortaya müthiş bir müziğin doğduğu yerde şarkı söyleyen bir amazon.
Sesindeki buğu beni her zaman çok derinlerden bir yerden yakalamış ve şarkı bitene kadar bırakmamıştır. Büyük bir İspanya hayranı olarak ve Buika nın İstanbul konserini kaçırmış hayırsız bir dinleyici olarak gerçekten şu an çok üzgünüm.İleriki zamanlar için tek isteğim Buika'yı kendi ülkemde doya doya dinleyebilmek.Son olarak söyleyebileceğim tek şey herkesin kesinlikle dinlemesi ve yaşaması gereken bir ses...

24 Şubat 2010 Çarşamba

süpriizzzzzz:):)

Bi Burak varrmışşşş canı sıkılaannnnn... Nedeni de hazırlık kabusu Toeflmış. Kalbi ne kadar geçmeyi istese de aklı habire nisana postalıyormuşş onu:)Bir de Elvan ve Ece varmışşşşş, kalpten inanıyormuşş ona ama nedense hep ertelenicekmiş gibiymiş nisana:p In conclusion, son karakter Emrecan varmışş 'geçemicen biliosun di mii burakk' tavrıyla:))



not: gec kalınsa da bloga yazılmak için, sen de gec kalmazsnn umarımm Toefl için:):):)) (ama yine de sana bolll şanslı dileklerimii iletmeden Toefl a yollamak olmaz tabii. Tüm bunlar bir yana gerçekten nisana kalmadan- gerçi kalsan yine süper zaman açısından- süper bir puanla geçersinn. sevgilerrrrrrr:D

21 Şubat 2010 Pazar

Hindistan pabucu yarımmmmm....

1 aylık tatilin sadece son 2 gününü projeye ayıran ben sanırım su anda çok fena patladımm. Hindistanla başım fena halde dertte o kadar ki Gandhi bile bana yardımcı olamaz şu anda:(:(:(

20 Şubat 2010 Cumartesi

'Cesurca çekilen gerçek acılar; bir taşın bile kalbini yumuşatabilir' -Satyagraha-

2 Şubat 2010 Salı

öyleeesinee

Bir an düşündüm acaba en güvende olduğum yer neresi diye. Önce aklıma ailem geldi; ama sonra fark ettim ki oradan da güvende olduğum bir yer var: hayallerim. En güçlü, en mutlu, en heyecanlı ve en önemlisi en çok güvende olduğum yer tam da hayallerim:)
Kim karışabilir, kim nerede, kimle olduğumu bilebilir ki!!! Hayallerinde hep tebessümlüdür insan ve en güzeli de hayalleriyle vardır insan:):)

17 Ocak 2010 Pazar

İşte 20 oldum

Sonunda 20 oldumm!! Hep 18 i bekliyordum çok daha özgür olacağım diye ; ama sonradan fark ettim ki hiç de birşey olmuyormuş:) Şimdi de 20yim ve yine birşey yok... Sadece komik arkadaş şakaları ve biraz da stres. Yoksa hala aynı kurallar hala aynı anne baba:(( Neyseki bu sefer doya doya kutlayabiliceğim doğum günümü; ne ÖSS stresi ne de kimi çağırsam kargasası... Tüm bunların dışında aslında fark ettim ki ben hızlaaa yaşlanıyorumm. Evet daha çok erken bunları söylemek için belki; ama şu anı ıskalamak korkusu var ya şimdiden başıma bela oldu. Yani ne zaman gideceğimiz belli değil ya burdan, o insanı geriyor bazen:):) E her dakikanın tadını çıkaramıyor insan da ; bazen şöyle sıkı bir bunalıma girdiğimiz oluyor ve belki de o anlarda hayatta olup biten onlarca şeyi teğet geçiyoruz. Yani ne bileyim belki de hayatımıza girecek birini ya da hayatımızı değiştirecek bir olayı kaçırıyoruz. Yaşım artık hızla ilerlemeye başladıı tabii bunları düşünmek lazım:) Bazen düşünüyorum diğer tarafta sorsalar bana;

Elvan ;
En çok eğlendiğin
En çok güldüğün
En çok sevdiğin
En çok güvendiğin
En çok kızdığın
En çok kırdığın
En çok kırıldığın
En çok utandığın
En çok ........

zamanlar ne zaman diye. Ne cevap veririm acaba? Tabiki hepsinin tek bir cevabı olamaz ; ama kafamı meşgul eden şey bunların cevaplarını bulmak değil; sadece o anların farkında olup olmamak ; tam anlamıyla yaşayabilmiş olmak. Hayatı es geçmemek benim derdim. Üzüldüysem , kırıldıysam, kızdıysam ya da çok sevindiysem sonuna kadar yaşamak ve tüm bunlarla beraber daha güçlü olabilmek. Mükemmel de olamayız biliyorum ; ama en azından hayatın hakkına vermeye çalışmak bile yeter. İşte tam bu noktada endişelerim su yüzüne çıkıyor. Beynimde binlerce karınca tüm bunları bir bir taşıyor oraya buraya. Bazen de bunları düşünürken hayatı kaçırıyorumdur diye düşünüyorum ; ama yine de çıkamıyorum bu işin içinden. Galiba en iyisi pek de düşünmeden istediğin gibi yaşamaya çalışmak.... Ve her ne olursa olsunn iyiki geldin, hoşgeldin 20 yaşımmm:):)

10 Ocak 2010 Pazar

En sevdiğim şarkılardan biri; her gün bir kez dinlemek tüm gününüzü düzeltebilir:):)

HAVE YOU EVER REALLY LOVED A WOMAN? (BRYAN ADAMS)

To really love a woman
To understand her - you gotta know it deep inside
Hear every thought - see every dream
N' give her wings - when she wants to fly
Then when you find yourself lyin' helpless in her arms
You know you really love a woman

When you love a woman you tell her
that she's really wanted
When you love a woman you tell her that she's the one
she needs somebody to tell her
that it's gonna last forever
So tell me have you ever really
- really really ever loved a woman?

To really love a woman
Let her hold you -
til ya know how she needs to be touched
You've gotta breathe her - really taste her
Til you can feel her in your blood
N' when you can see your unborn children in her eyes
You know you really love a woman

When you love a woman
you tell her that she's really wanted
When you love a woman you tell her that she's the one
she needs somebody to tell her
that you'll always be together
So tell me have you ever really -
really really ever loved a woman?

You got to give her some faith - hold her tight
A little tenderness - gotta treat her right
She will be there for you, takin' good care of you
Ya really gotta love your woman...

Then when you find yourself lyin' helpless in her arms
You know you really love a woman
When you love a woman you tell her
that she's really wanted
When you love a woman you tell her that she's the one
she needs somebody to tell her
that it's gonna last forever
So tell me have you ever really
- really really ever loved a woman?

Just tell me have you ever really,
really, really, ever loved a woman? You got to tell me
Just tell me have you ever really,
really, really, ever loved a woman?

Hayaller

Hayal kurmak en güzeli,en sana ait olanı
Belki de saklanılabilcek en kolay sır.
Zaman işlemez hayallerine insanın
Nerde, ne zaman isterse başlar kaldığı yerden.
Zihninn en güzel bahçesinde
En güzel çiçeklerle sonsuza kadar
Yaşanabilecek en güzel anlardır!!
Bitmez hiç insanın hayalleri
Düşüverir en umutsuz anda bile akla
En güzeli de sevdiklerinle sonsuza kadar
hep mutlu olabildiğin tek yerdir..
Ne bir tehdit ne bir kısıtlama
Varsa yoksa akıp giden bir ruh
İster hızlı ister yavaş
İşte tam da bu yüzden
Lazımdır herkesle hayallerde buluşmak:)

5 Ocak 2010 Salı

Kaçsak mı?


Çok güzel bir şarkı söyleyesim var
Bağıra bağıra içimden akasım var
Kime göre neye göre yaşıyorsak
Artık bir dur diyesim var
Küçük evlerdeki kocaman mutluluklara,
Yeni doğmuş bir bebeğin masumluğuna da öyle bir inanasım varki!!
Taa geçmişine sövesim
Tüm geçmişleri silesim var bugün.
Bugün çok da aşık olasım var
Utanmasak , sıkılmasak...
Pek de bir kaçasım var
Tüm sesleri bırakıp
Yeni bir ses olasım
Yeni bir yurt bulasım var.
Var da var!!
Herşeyi silesim
Sonra yeniden yazasım var.
Doğduğum güne tekrar dönesim var benim.
Filmi başa sarıp
Hızlıca ileri alasım var !
Şimdi şöyle avazım çıktığı kadar bağırasım
Kimse duymadan ağlayasım var!
Bir de pek gidesim var
Dönmemek üzere en uzağa
En uzaktan da uzağa
GİDESİM var.....

'GÜLÜMSEYEREK AĞLAMAYI DENEMEK....' (The Sea Inside)

kalp yarası


Bugüne kadar ki en güzel 'erkek sitemlerinden' biri:)


Her yanın bıçak kesiği
Gördüğün kan karası
Kapanmıyor dinine yandımın kalp yarası
Ağlıyor adamın anası

Duydumki görmüşler oynaşta seni
Nefesinde el oğlunun nefesi
Takmış beşi biryerdeyi kahpe
Kaymak gerdanlarına

Şaştı iyice bende en tazesi kantarımın benliği
Neyle tartayım gidip sıyırayım ilk gördüğüm entariyi
Öldürene kadar aldatayım
Öyle olmuyor böylede olmuyor

Sığmıyor bu benim meşrebime vesselam
Bu değil anamın ben diye büyüttüğü
Uymuyor adamlık hamuruma böyle intikam

Ah ne zormuş sevdalanması bir erkeğin ağlaması
Seçmedim yaşadım yeri hayat diye
Dibe vurdum lanet olası
Şimdi arkamdan atıp tutuyorlar

Karı gibi acı çekiyor diyorlar
Ben onu kolu kaybında onlar adamlığı inkar zannediyorlar
Bundan daha çok kaybedemem
Şimdi sıra insan gibi acı çekme faslında

Öyle olmuyor böylede olmuyor
Sığmıyor bu benim meşrebime vesselam
Bu değil anamın ben diye büyüttüğü
Uymuyor adamlık hamuruma böyle intikam

The Sea Inside


Bugün hasta oldum için okuldan eve erken geldim. Gelmeden önce de kendime bir film seçtim ve evde onu izleyerek sefamı sürdümm:):) İlerleyen her saniyede filme ve oyunculara o kadar hayran kaldım ki kendime sayısız kez 'helal olsun ii film seçmişim:)' dedim. Konusuysa ötenazi ve türkçeye uyarlanan ismiyse 'İçimdeki Deniz.' En dikkat çeken oyuncusu da tabikii son zamnların en hoşş oyuncularından JAVIER BARDEM. Konuşmaları dinlerken İspanyolca'ya olan sempatimm bi haylii arttı ve dedim ki ben kesin öğrenicem bu dili başka şansı yok; ama tüm bunlardan da öte daha önce hiç kafa yormadım bir konuda inanılmaz bir beyin fırtınası yaşadım. Üzerinde hassasiyetle düşünülmesi zorunlu bir konu bu ötenazi. Yani hayatını sona erdirmeyi her şeyden daha çok istemek yaşanılan en korkunç durumlardan biri olsa gerek. Tam da bu konuyla ilgili olarak filmde beni en çok etkileyen sözlerden 2si aklımda epey bir süre kalacak gibi. ' Yaşamak bir zorunluluk değil; haktır' ve bir babanın ölmek isteyen oğlu için söyleyebildiği tek şey olan : ' Dünyada bir babanın başına gelebilecek en kötü olay çocuğunun ölmesi değil; onun da ölmeyi istemesiymiş.' sözü. Herkesin kesinlikle izlemesi, arşivi olanlarınsa kesinlikle onun içinde bulundurması gereken bir film diye düşünüyorum. 2004 yapımı olan bu filmi 6 sene geçtikten sonra izleyebilmemi de utanarak da olsa büyük bir keyif olarak görüyorumm. Herkese söyleyebileceğim tek şey: 'Alın ve izleyin.'