28 Mart 2010 Pazar

Quando Quando Quando....

16 Mart 2010 Salı

Bloggerlarrrrr!!!!

Tek bir kirpiğin açılıp kapanması kadar kısa ; bir o kadar da değerlidir ruhlar; temiz ruhlar.Temiz ruhlardır hayatta tek başına kalan. Kalanlardır hep gözyaşları olan. Olan olmuşsa zaten, boşunadır bütün çabalar. Çabalar da çabalar ama insan. İnsan kalamayan onlarca 'insan', varla yok arasında salıncaktır oysa. Oysa eğer varsa aşk, kalplerin tümünde vardır bir bayram. Bayramlardır hep hüzünlerle anılan. Anılan tek yürek, hep minnettardır. Minnettardır hep çocuklar anne ve babalarına. Babalarına hayrandır kızlar. Kızlardır hep duygusal.Duygusal başlar bütün aşklar, duygusuzca biter tüm yaşananlar. Yaşananlardır hep ayakta duran. Duran bir zamanda ne de zevklidir yaşam. Yaşam deniz kıyısında, ne de sonsuzdur. Sonsuzdur tüm ruhlar. Ruhlardır hep kararan. Kararan bir çocuktur hep dışlanan. Dışlanandır hep hırslanan. Hırslanandır hep hazinle sonuçlanan. Sonuçlanan bir hayattır huzura koşan. Koşan hep koşar , duramaz bir an. An, en güzel an, hep beklenen en güzel an. En güzel anda, ansın beni tüm bloggerlarrr:):):)

15 Mart 2010 Pazartesi

Broadway'den Seçmeler


Grease, My Fair Lady, Mamma Mia , Chicago, Cabaret, Cats ve bunun gibi bir sürü müzikalden kesitleri, Tim'de izleyebilme fırsatı buldum ve gecenin sonunda cok mutlu bir şekilde eve döndüm. Müzikaldeki kızlara hayran kalmamak elde değildi.. Nasıl bir enerji nasıl bir güzellikti hala etkisindeyim. Müthiş yetenekli bir grup erkek ve kız tüm salona harika bir büyü saçtılar. Sesleri, dansları, kıyafetleri ve en önemlisi şovları inanılmazdı. Herkesin kesinlikle tatması gereken bir geceydi ; fakat maalesef sadece 4 gün burdalardı ve bugün de son günleriydi:(
Tüm müzikaller güzel olmasına rağmen itiraf etmeliyim ki ben en çok Grease'i bekledim ve en çok da onu izlerken keyif aldım. Unutmadan şunu da yazayim: Aynı gece salonda kendini -kızların mı yoksa şovların mı güzelliğine kaptırdı bilemem- kaybederek 'bravoo bravooooo ' naraları atan benim pek sevdiğim Hıncal Uluç da vardı. Salondan alkış seslerinden başka yükselen 'bravoooo' çığlıkları da bir haylii hoştu.. O gece tüm kızlar için gayet önemli olan bir meseleyi daha fark ettimm tabii. Tüm o danslara ve tempoya rağmen çoğu kızın 'bıngıl bıngıl' göbeği vardı:):) ve şunu da fark ettim ki bu onlar için hiç de sorun değildi. Aslında doğru olan buydu ne de olsa kadın dediğinn biraz tombiş olmalı di mii:):) Neyse, kısa kesicek olursam o gece çok renkli bir sahnenin perdesini araladık ve unutulmaz bir gece yaşadık son olarak tek beklentim , Red Hot Broadway'in İstanbul'a tekrar gelmesidir ve izlemeyen herkesle bulusabilmesidir.

Not: Her ne kadar kızlar güzel dediysem de erkekler de hiç fena değildiii:D

10 Mart 2010 Çarşamba

"Laugh as much as you breathe and love as long as you live."

7 Mart 2010 Pazar

Eyvah Eyvah


Uzun bir gülme krizinden kurtulup eve gelir gelmez blogumun başına geçtim. Kesinlikle yazılması gereken bir film diye düşündüm ve eğer yazmazsam bir haksızlık olabileceğini fark ettim. Dopdolu bir salonda gülmeler eşliğinde son dönemlerde izledğim en güzel filmlerden birisindeydim. Başta çok önyargılı olduğum, hayatta gitmem dediğim bir filmdi'Eyvah Eyvah.' Annemle babamın tavsiyesi üzerine Vuslatı da alıp gittim vee sonunda söyleyebildiğim tek şey 'gerçekten çok güzeldi' oldu. Müzikleri , oyuncu seçimleri ve özellikle Ata Demirer le Demet Akbağ olağanüstüydü. Müziklerdeyse Fahir Atakoğlu'nun parmağının olduğu zaten çok belliydi ; ama maalesef asıl beklediğim şey olmadı müzklerde.:( Film için özel bestelenen Ata D. ve Demet A. ın beraber söylediği, içinde rap olan şarkıyı bir türlü çalmadılar. Sonunda gelir diye düşündüm ; ama maalesef gelmedi:( Neyse tek kusuru buydu zaten bana göre. Hele bir sahne vardı ki kör taklidi yaptıkları; orada gerçekten gözlerimden yaş geldi ve düşündükçen sürekli gülebileceğim sahnelerden biri oldu. Tüm bunlar bir yana filmi asıl güzel yapan buruklukları gülüşlerle kapatabilmesiydi. Tam duygulanıp içiniz cız ederken öyle bir şey oluyor ki müthiş bir kahkaha patlatıyorsunuz. İnsanın üstüne çöken hüzünler yok bu filmde ; o kadar yumuşak ve naif ki salondan çıkarken hissettiğiniz enerji uzun bir süre yetebilir size:) Bu filme emek vermiş herkesi gerçekten ben saygıyla alkışlıyorum ve inşallah böyle güzel filmler hep izleyebiliriz diye umuyorum. İzlememiş olanlara da 'eyvah eyvah' diyorum:)

4 Mart 2010 Perşembe

'özgür'lük gibisi mi???

Saınırım ruh halim karmasıklıktan dinginliğe geçiş yaptı. Yazmak gerçekten de büyülüymüş. Bir kez daha anladım ki nerde olursam olayım neler yasarsam yasayayım yazabildiğim sürece mutlu olabilirim; çünkü öfkemi de, kırgınlığımı da ,mutluluğumu da yazabildikçe hissedebiliyorum ruhumu. Ama bu aksam anladım ki konusabilmek, güvendiğin birine içini tüm samimiyetinle dökebilmek de çok özelmiş.Mesafeler değil insanlarmış engeller. En uzaktakine en yakın olabilmek , en yakındakini de görebilmekmiş marifet. İçinde hapsolan tüm ağları söküp atmak yerine teker teker sökebilmekmiş ,asıl huzur. Kalbimi söküp atabilmeyi isterken bağıra çağıra ,sakin bir sessizliğe sığınıp onun atıslarını dinlemek istiyormuşum asıl. Kalbim her atıştında nefesiimi ciğerlerime doldurup tekrar boşaltabilmeyi özlüyormuşum. Ben aslında çok özlüyormuşum; en dibe vurup tekrar yaşamayı becerebilmeyi, damarlarımda dolaşan kanın sıcaklığıyla başımı en güvenli yere dayayıp sonsuz hayaller kurabilmeyi, en sevdiğim şarkıyı kulaklarımda çınlayana kadar dinleyabilmeyi, sessizliğin içinde ses olabilmeyi ve her hücremde varlığımı fark etmeyi... 'Özgür'lüğü doyasıya yasayabilmeyi ,tüm korkularımı tek kalamde silmeyi istemişim meğer. Sadece aralık bir kapı eşiğinden geçip o beklenen 'en güzel an'ı hissetmek istemişim. Ben ne çok şey istemişim. İstedikçe de ne kadar çok korkmus kendi içimde kapanıp kalmışım. Ama sonunda uzanan tek el , beni tüm bu karmaşadan çıkardı ve yanında hiç bitmeyen bir huzura bıraktı...

Bermuda seytan Üçgenii

Nutella, Reçel, Fındık ezmesi.....

Tam Ortasındayım

Tam ortasındayım yağmurun
Karın soğuğun ortasındayım

Nasıl da paylaşıyor insan isterse
Nasıl da birmiş meğer hasretler
Nasıl da mecburmuşuz
Sabretmeye, sevmeye, öğrenmeye

Tam ortasındayım yolun
Koşunun ortasındayım

Tam varıyorum ki hedefe
Bir yenisi başlıyor
Bu oyun hep aynı değişmiyor
Hala devam hala figan
Hem de bile bile

Ah bu ben

Zor olsa da galiba dönüyorum sana
Gel dersen hemen
Çağırmazsan geçerken
Yerle gök arası bir yerde

Sen beni tanımazsın
Severim de söylemem
Sen beni uzak sanırsın
Bilirim söz dinlemem

Ah bu ben kendimi nerelere koşsam
Saklansam bir yerlerde gizlice ağlasam
Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam
Çekilsem sahillere hayaller mi kursam

3 Mart 2010 Çarşamba

Okumaya Gerek Yokkkkk




5.si eksik 4 delii...
Bebek havası mıdır nedir; çarpıldıkları bir günden,
Dersten çıkıp baya baya resim çekildikleri karelerden,
Ağızları kulaklarında uyudukları bir zamandan kalan en komik en salak görüntülerden....:):)

1 Mart 2010 Pazartesi

''Gece Modu''

Bazen atamadığımız çığlıklar, dökemediğimiz yaşlar ve duyulamayan kahkahalarımız fazla gelmeye başlar ya, işte o onlarda o kadar kapanıyorum ki içime yazıya bile dökmeye cesaret edemiyorum hislerimi. Beynimin içinde sıkışan küçücük odalarda hapsediyorum onları. İsyanımı hiç ait olmayan bir kişye gösteriyorum; kendime. Biliyorum ki hayatımın sonuna kadar kimse benim kadar kendimin sırdaşı olamayacak; ama bununla beraber de biliyorum ki kendime sırdaşlık yapmaya devam ettiğim sürece de içimde hep birşeylere bağırıp çağıran biri olacak. Şimdi bir saniyeliğine de olsa kendime özgür bir alan yaratmak istedim. Belki de ikinci saniyede pişmanlık duymaya başlayacağım tüm bu yazdıklarımdan; ama bunu düşünmek yerine parmaklarımdan akan gözyaşlarımı serbest bırakacağım. Bazen düşünüyorum hatta düşünürken korkuyorum da niye zaman zaman bu kadar yalnız hissediyorum diye. Cevap yok tabiki; çünkü yalnızlığın bence bir açıklaması yok. Kimi zaman dolup taşarsın kalabalıktan kimi zaman da tüm o kalabalıkla iyice gömülürsün yalnızlığına. Belki bir kalp yanılmasıdır belki de açgözlülüğümüzün bir sonucudur. Nedeni ne olursa olsun karşı koyamayacağım nadir şeylerden biri bu yalnızlık. Gerektiğinde tüm kapılarımı örtebilirim, istemediğim hiçbir şeyi yapmam ya da bencilleşedebilirim; taa ki yalnızlığı hissedene kadar. Yalnızlığı hissetmeye başladığım anda her şey durur, film tekrar başa sarılır ve yine isyan bayrakları çekilir. Dürüst olmak gerekirse inat bir insanım ; ama bu inadım en sevdiklerime en yakın hissettiklerime ve en çok güvendiklerime öyle tolare edilmiştir ki hayır kelimesi zar zor çıkar ağzımdan. Ama bir de hayalkırıklıkları var ki benim için,onlar tüm modumu düşürebilir. Az önce yaptığım bir telefon konuşması üzerine hissettiğim o başedilemez hayalkırıklıklarından bir tanesini daha yaşadım. Şu an kalbim ve beynimdeki çatışma o kadar sıkıştırıyor ki beni bundan kurtulabilmek çok zor. Ya ben hiç anlayamamışımdır mesela neden verdiği değere karşılık bir değer almaz insan diye! Daha 20 yaşındayım ve hayatımda nefret ettiğim insanlar var. Ben tüm bunları yaşayacağımı hiç de hayal etmemiştim. Yanında bulunmaya bile tahammül edemeyeceğim insanlar varken ben nasıl huzur duyabileceğim ki! Beni en çok düşündüren de bu. Tamam insanlar yaşamak istedikleri hayatı seçerler kısmen ; ama ya seçemediklerimiz nolcak? Onlarla nasıl beraber yaşayabileceğiz? Her haraketinden yapmacıklık, yalan akan bir insanla nasıl var olunabilir? İnsan en güvendiğine en sevdiğine artık güvenini yitiriyorsa bu güven bir daha nasıl toparlanabilir? Şimdi tüm bunları yazdım di mi!! Peki rahatladım mı? Kısmen. Peki bu rahatlık tüm kaybedilenleri geri getirir mi? Tabiki hayır! Peki şimdi nolacak? Sanırım uykusuz bir gece beni bekliyor olacak......